
Dede Korkut‘un Türk Tarihi ve Türk Kültüründeki Yeri

Millî destanlar için; milletlerin halk belleğindeki tarihtir, denilebilir.
Türk Milleti, uzun geçmişine yakışan çoklukta destanların sahibidir. Oğuz Han, Manas, Dede Korkut gibi pek çok destan, ulu Türk Milleti’nin bir anlamda halk belleğindeki tarihini de anlatır.
Müslümanlığı kabûlden sonra en büyük destanımızın MANAS olduğunu biliyoruz. Manas’dan sonra Dede Korkut gelir. Bu iki destan dikkatle incelendiğinde görülür ki; olayların, hikâyelerin oluş ve işlenişi; milletimiz hakkında bize geniş bilgiler verir. MANAS, henüz Müslüman olmuş Doğu Türklerinin iman ve heyecanı üzerine kurulu pek çok olayla örülüdür. Manas’taki temaları, Batı Türkleri arasında oluşan DEDE KORKUT’ta da bulmamız mümkündür. Hemen belirtmek gerekir ki, Dede Korkut da aynen Manas’da olduğu gibi; Türklerin Müslümanlık öncesi inançlarının etkisini fark edebilmekteyiz.
Manas Destanı’nda her hikâye doğrudan veya dolaylı olarak Er Manas’ın çevresinde geçerken; Dede Korkut’ta Bayındır Han’ın liderliğindeki Oğuz budununda yaşanan olaylar anlatılır. Yine bu iki destanda anlatılan hikayelerde, Oğuz Han Destanı’nın izlerini ve Göktürk Bengütaşları’ndaki ifâdelerin etkisini sezmek mümkündür. Bu açıdan destanlarımız; Türk budunlarının ortak tarih, ortak kader, ortak kültür ve ortak geleceğinin gerçek bir belgesidir..
Dede Korkut Hikâyeleri, Batı Türkleri’nden Oğuz budununun içinde geçer. Hikâyelere göre Bayındır Han Oğuzlar’ ın başıdır. Ancak, Oğuzları, Bayındır Han adına Kazan Bey yönetir. Bu durum, Türk Tarihi’ndeki yönetim anlayışına da uygundur. Hemen bir örnek vermek gerekirse, Timur’un sağlığında, oğlunun ülkeyi yönetmesi gibi.
Dede Korkut, mevcut destanlarımız içerisinde verdiği mesajlar bakımından baş sırada yer alır. Bu durum gerçekten çok önemlidir. Biliyoruz ki destanların yaratıcısı bir kişi değildir; bütün bir millettir. Dolayısıyla destanlar, milletin aynasıdır. Onda, milletin bütün özelliklerini rahatlıkla bulabiliriz. Türk destanları Türk Milleti’nin ortak dehâsının ürünüdür.
Türk Milleti’nin eşsiz özellikleri Dede Korkut’ta adeta bir bir sıralanmıştır; Türkçe’mizin anlatım güzelliği, samimi Müslümanlığımız kahramanlığımız, vatan ve Tanrı sevgimiz, konukseverliğimiz, hayvan sevgimiz, doğa sevgimiz, devlet şuurumuz, birlik ve beraberliğe verdiğimiz değer, çalışkanlığımız, öfkemiz, fitne sonucu doğan millî felâketler… Daha bir çok özelliğimiz Dede Korkut’un bağrında yaşar.
Dede Korkut Hikâyeleri’nde, hissedilmesi zor bir özelliğimiz daha var. Bu özellik; hikâyelerin anlatımında sezilen “üstünlük şuuru” dur. Dede Korkut’ta mevcut 12 hikâyeden hangisini okursanız okuyunuz; egemenlik edâsının verdiği o coşkun üslûbu görebilirsiniz. Bu üslûp, Türklerin kendilerine olan “özgüven”ini ifâde etmektedir. Bu durum, bir anlamda, Türklerin dünyanın en kuvvetli ve muktedir bir milleti olduğunun “destan diliyle” anlatımıdır.
Manas’ımız gibi Dede Korkut da bir ulu deryadır… Sizi alıp götürür yüzyıllar öncesine. Dede Korkut’ta 8. yüzyıl Türk Tarihi’nin izlerini çok rahat bulabilirsiniz. Sözgelimi; Göktürkler zamanında dikilen Orkun Bengütaşları’nda geçen “Sağdaki Şadapıt Beyleri, soldaki Tarkanlar, buyruk Beyleri… ” diye başlayan sözlerin bir benzeri Dede Korkut’ta şöyle geçer: “Sağda oturan sağ Beyler, Sol’da oturan sol Beyler, dipte oturan has Beyler, kutlu olsun devletiniz.”
Şimdi bir hesap yapalım: Dede Korkut hikâyeleri 15. ve 16. Yüzyılda yazıya döküldü. Orkun Bengütaşları ise, 8. yüzyıl eseri. Arada yedi yüzyıllık bir zaman var. Diğer taraftan, Dede Korkut Hikâyelerinin geçtiği mekân; Azerbaycan ve Anadolu yöresi. Oysa, Orhun Bengütaşları Asya’nın göbeğinde! Arada binlerce kilometre var. İşte bu durum bize, biz dünya Türklerine, dil’de, fikirde, iş’te birlik şuurunun zaman ve mekân tanımadığını; her an milletimizin belleğinde canlı olduğunu da ispat etmektedir.
Pekiyi. Kim bu Dede Korkut?
Ona, kimi yerde Korkut Ata, kimi yerde Dede Korkut, der Türkler.
O, Türklerin dünya üzerinde var olduğu günden beri Türk budunlarının yol, yordam gösteren töre bilicilerinden birisi… Uluğ Türk gibi, Irklı Ata gibi ulu bir kişi… Kağanların yanındadır; anlaşmazlıkları çözer. Obalarda, doğan çocuklara ad kor. Ağzı dualıdır; kötülükleri kovar.
Biz şimdi, işin kolayın tutalım; 15. ve 16. yüzyıllarda Dede Korkut’u yazıya geçirenlere anlattıralım o büyük Türk kocasını:
“Resûl Aleyhisselâm zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. Oğuz’un o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Teâla onun gönlüne ilham ederdi.
Korkut Ata, Oğuz kavminin müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca yapılmazdı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü hemen yerine getirirlerdi. Dede Korkut söylemiş:
Allah Allah demeyince işler düzelmez, Kâdir Tanrı vermeyince er zenginleşmez. Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez, ecel vakti ermeyince kimse ölmez… Kara eşek başına gem vursan katır olmaz. Hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz. Eski pamuk bez olmaz. Eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz. Oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Devletli oğul olsa ocağının korudur. Oğul da neylesin baba ölüp mal kalmamışsa. Baba malından ne fayda, başta devlet olmasa, devletsiz şerrinden Hak saklasın Hânım sizi! Dede Korkut bir daha söylemiş:
Sert yürürken cins bir ata namert binemez, binince binmese daha iyi! Çalıp keser öz kılıcı namertler çalınca, çalmasa daha iyi. Çalabilen yiğide ok ile kılıçtan bir çomak daha iyi! Misafiri gelmeyen evler yıkılsa daha iyi…”
Dede Korkut’u yazıya geçiren kişi -ki o da bir ozandır belli- böyle bir girişten sonra Dede Korkut Hikâyeleri’ne başlar… Tamamı 12 Hikâye. Her biri ayrı güzellikte destanca anlatımlarla bezeli: Dirse Han Oğlu Boğaç Han. Salur Kazanın Evinin Yağmalanması… Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek… Kazan Bey Oğlu Uruz Beyin Esir Olduğu. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul. Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı. Kazılık Koca Oğlu Yigenek… Basatın Tepegözü Öldürdüğü… Beğil Oğlu Emren… Uşun Koca Oğlu Seğrek… Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruzun Çıkardığı… İç Oğuza Dış Oğuz Asi Olup, Beyreğin Öldüğü.
Bu hikâyelerin her birinde, Oğuz Türkçesi’nin güzelliği en alımlı hâliyle gözler önündedir. Yiğitliği, merhameti, ana, yâr sevgisi; kısacası, Türk’ün tüm özellikleri Dede Korkut’ta saklıdır.
Dede Korkut, öyle bir hazinedir ki, bu destanda Türk; hayvanla, ağaçla konuşur:
“Kâfirler Uruzu alıp kesim çengelinin dibine getirdiler. Uruz der: bırakın beni, bu ağaç ile söyleşeyim, dedi. Çağırıp ağaca söylemiş, görelim Hânım ne söylemiş:
Ağaç ağaç der isem sana üzülme ağaç
Mekke ve Medine’nin kapısı ağaç
Büyük büyük suların köprüsü ağaç
Kara kara denizlerin gemisi ağaç
Erlerin şahı Ali’nin Düldülünün eğeri ağaç
Zülfikârın kını ile kabzası ağaç
Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç
Başına doğru bakar olsam başsız ağaç
Dibine doğru bakar olsam dipsiz ağaç
Beni sana asarlar çekme ağaç
Çekecek olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç
Bizim elde olmalıydın ağaç
Kara Hindû kullarıma buyuraydım
Seni para para doğrayalardı ağaç”
Türklerdeki aile bağı, “Deli Dumrul” hikâyesinde en kalın çizgilerle ortaya konur. Canını almak için gelen Azrail’e, kendi yerine canını vermeyen anne ve babasından sonra Deli Dumrul, durumunu eşine anlatır. Eşi:
“Ne dersin, ne soylarsın? Göz açıp da gördüğüm,
Gönül verip de sevdiğim” dedikten sonra tüm içtenliğiyle sözlerini sürdürür:
“Arş tanık olsun!
Gök tanık olsun!
Yer tanık olsun!
Ulu Tanrım tanık olsun!
Benim canım senin canına kurban olsun!”
Dede Korkut Hikâyelerinde “kadın” Türk töresinde “ata binen, yay çeken, ordu idare eden” kadındır. Tomris Hatun, Elbilge Hatun, Altuncan Hatun gibi “alp” karakterli kadın tipi, Dede Korkut’ta yaşar… Şu sözler, Dirse Han’ın “Han kızı” eşine aittir:
“Han babam katına ben varayım Ağır hazine bol leşker alayım Azgın dinli kâfire ben varayım Paralanıp kazılık atımdan inmeyince Yenim ile alca kanım silmeyince Kol bud olup yer üstüne düşmeyince Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim.”
Ve Türk erkeği Dirse Han kadınına olan sevgisini çarpıcı dille anlatır:
“Beri gel başımın bahtı evimin tahtı Evden çıkıp yürüyende, selvi boylum Kurulu yaya benzer çatma kaşlım İkiz badem sığmayan dar ağızlım Güz elmasına benzer al yanaklım!”
Dede Korkut hikâyelerinde din, her zaman öne çıkar. Ancak, bağnaz bir Müslümanlık yoktur. İnanmış bir milletin arı-duru inancından büyük güç almış ruhu anlatılır. Gâzâ atmosferinde, “Yücelerden Yüce Tanrı’ya”, “Adı Görklü Muhammed’e” sevgileri sonsuz, inançları derindir.
Dede Korkut’ta sabah vaktinin anlatılması bir şiir güzelliğindedir:
“Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakalı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuz’un, gelininin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin, kahramanların birbirine koyulduğu çağda”
Dede Korkut, her hikâyeden sonra o meşhur duasını eder:
“O övdüğüm Yüce Tanrı dost olup yardım etsin! Yerli kara dağların yıkılmasın! Gölgeli kaba ağacın kesilmesin! Görklü suyun kurumasın! Kanatlarının ucu kırılmasın! Seğitirken ak- boz altın sürçmesin! Çalışanda kara polat öz kılıcın kededilmesin! Dürtüşürken alaca gönderin ufalanmasın! Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun! Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun! Hakkın yandırdığı çerağın yanadursun! Ahir zamanda arı imandan ayırmasın! Amin, âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün! Derlesin, toplasın, günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyu hürmetine bağışlasın Hânım heey!”
Bu Dede Korkut duası, bütün Türk budunları üzerine olsun! Ve biz dahi, Dede Korkut diliyle yazımıza son verelim:
Kırgız, Kazak’a küsmesin! Türkmen, Özbek’e sırt çevirmesin! Azerî kıyıda durmasın! Anadolu Türk’ü uzakta kalmasın! Aramıza fitne kılıcı dalmasın! Saflarımız sık olsun! Sırtımız pek olsun!
Ey Ulu Tanrım! Yücelerden yücesin; kimse bilmez nicesin! Görklü Tanrı! Bazı gâfiller seni yerde, gökte arar; sen inanan gönüllerdesin! Şu gelimli-gidimli dünyada, şu son ucu ölümlü dünyada; dirliğimizi, birliğimizi bozma! Bizi bizden ayırma! Türk’ü Türk’e kırdırma!
Türk budunları, yabanın fitne dolu tatlı sözlerine uymasın!
Türk budunları uyumasın!
Bir olsunlar! Diri olsunlar! İri olsunlar!
Yücesin ey görklü Tanrı!
Şu dünyada güçlü kıl Türk’ü!